Adıyaman’daki duruşmada görev yapan meslektaşlarımız sayesinde hepimiz duruşma salonundaymışız gibi süreci takip ediyoruz.
İki gündür yaşananları Kıbrıs Türk toplumunun İsias’a yeniden gömülmesi olarak görüyorum.
Ailelerin enkaz alanına gidişiyle 6 Şubat yeniden yaşandı. O anlar hatırlandı diyemeyeceğim, çünkü akıllardan hiç çıkmamıştır, o günler yeniden yaşandı, gözyaşları durmadı.
Kıbrıs’tan takip edenler de, her videoda, her bir sesi duyduğunda ve her fotoğrafı gördüğünde Adıyaman’daymış gibi o anı yaşayıp öfke ve tepkisini gözyaşlarıyla yansıtıyor.
Otel alanında Salı günü çekilen fotoğraflarda İsias dışındaki binaların hepsi ayakta görünüyor. Bir gün sonra pişkin otel sahibinin mahkemede söylediklerini yalanlarcasına.
Böyle bir duruşmada otel sahibinin suçlamaları kabul etmesini beklemezdim. Ama Bozkurt, mahkeme dahil herkesle alay eder bir üslupla konuşmakla kendisini mahsumlaştıracağı yanılgısına kapıldı.
Vicdandan eser olmayan bir adam, varolan tüm gerçeklere rağman söyledikleriyle “İsias Ortak Davamız” teması daha da yerine oturmuştur.
Bugünkü duruşmada ailelerin mahkeme salonunda söyledikleriyle ilgili haberleri okudukça göz damlalarım yerinde durmadı. Her bir haberi okurken soluklanma ihtiyacı çeken ben, ailelerin 11 aydır çektikleri acıyı ve bu acının kolay kolay da dinmeyeceğini daha net içselleştirdim.
Her bir aile ferdinin mahkemedeki konuşması acıyı katladı ve bu mücadelenin daha da sahiplenmesinin gerekliliğini ortaya koydu.
Mahkemede aktarılan bazı ifadeleri ekleyerek acının tarifsizliğini anlatmak için yeterli olacaktır.
"Biz her gün 6 Şubat'a uyanıyoruz. Ben kalbimi bu şehre göndüm. Bir tanemi, canımı, bu şehre gömdüm. Benim umudum da, memleketin de umudu olabilecek bir çocuktu. Gözümüzü her kapatıp açtığımızda yaşla uyanıyoruz"
“Ben ömür boyu hapse gitmeye razıyım yeter ki kızım hayatta olsun”
“Ben 11 aydır her gün mezarlığa gidiyorum. Çocuğumun saçını okşar gibi mezarını okşuyorum”
“Bir insan kaç kez ölebilir? Ben her gün ölüyorum. 11 aydır yatağımda uyuyamıyorum. Hala 4 kişilik yemek masamıza oturamıyorum.”
“Deprem öldürmedi bizi, siz öldürdünüz. Katilsiniz.”
Ailelerle birlikte hepimiz yeniden ölüyoruz her bir ayrıntı karşısında. Duygusal olarak tüm toplumun içinde bulunduğu bu ruh hali ancak adaletli bir mahkeme kararından sonra bir nebze olsun rahatlayabilir.