Bugünlerin gündemi, ama bu yönde mücadele verenlerin yıllardır kendilerini anlatmayı denedikleri vicdani ret Halil Karapaşaoğlu’nun aldığı ceza ve meclise gelecek olan yasayla çok yoğun bir şekilde tartışılıyor.

Vicdani reddi askerlik yapmamak değil; askerliği, silah tutmadan ve üniforma giymeden yapmak şeklinde algılamak ve bunun gerekçelerini empati yaparak anlamaya çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Şu anki tartışmalarda eksik olan budur.

Benim çocukluğumda askerlik 36 ay iken, ben çavuş olarak 16 ay yapanlar evresine denk geldim.

Uzmanların sayısı arttıkça ve yükselen talepler karşısında bugün üniversite mezunları 12 ay askerlik yapıyor. Bedelli koşulları da geçmişe göre esneyerek devam ediyor. Hatta doktora eğitimi yapanlar bile bedelli koşulu kazanıyor. Ne güzel…

Askerliğini geçmişte yapanlar, keşke bugünün koşullarında askerlik yapsak derken, bir de inşallah çocuklarımız büyüdüğünde askerlik tamamen kalkar ümidini de seslendiriyor. Samimi sohbette bunun aksini seslendirenini görmedim.

Kıbrıs sorununun mevcut durumunda askerliğin kalkmasının mümkün olmadığını hepimizin takdir ettiği gibi, profesyonel askerliğin geliştirilmesi oranında da bugün yaptığımız tartışmaları daha kolay aşabiliriz diye düşünüyorum.

Yeşil Hat’tın kuzeyi ve güneyinde vicdani ret anlayışının yarattığı iki örneğe değinmek istiyorum.

Müslüman bir genç 1990’lı yıllarda Güney Kıbrıs’ta askerlik yaşı geldiğinde, “ben aynı dine mensup olduğum kişilere silah doğrultamam” diyerek askerliğe gitmeyi istememişti. Uzun süren mahkeme süreçleri konusunda Müslüman olduğu için Rum Milli Muhafız Ordusu’na alınmaması için direnen genç kazandı ve askere alınmadı.

Bu örnekten 10 yıl sonra babası Kıbrıslı Türk, annesi Kıbrıslı Rum olan KKTC’de yaşayan bir genç, askerlik yaşı geldiğinde benzer bir ikilemi yaşıyor. Askere gitmek istememesi feryadını duyan olmadığı için bugün Güney Kıbrıs’ta yaşamını sürdürüyor ve annesinin cenazesine bile katılamayacak kadar acılar biriktirmeye devam ediyor.

Bir kişi neden vicdani ret talep ediyor sorusuna yanıt ararken buna birçok açıdan bakmak gerekiyor.

Bugüne kadar fakir aile çocukları askerden kaçamamış ama zengin olan ve siyasi olarak nüfuzlu ailelerin çocukları askerlikten ya kaçtılar, ya da askerliğin en kolay yapıldığı yerlerde görevlendirildiler. Ya da bölüklerinde misafir olarak yer aldılar.

Kendi çocukları için bunu yapanların bugün başka çocukların taleplerinin anlamını görmezden gelerek suçlamaları kadar yüzeysel görüntülere bile tanık olmak çok acıdır.

Maddi ve siyasi açıdan ayrıcalıklı olanların askerliği herkesi gibi yapmadığına, askerlik yapan herkes tanık olmuştur.

Vicdani reddin anlamı; askere gidilmemek değil, askerde silahsız görev yapmaktır.

Yani meclisin gündeminde bulunan yasa uygulanırsa bu yönde siyasi irade ortaya koyanlar, sınır birliklerinde değil de silah gerektirmeyen birliklerde görev almalarının önü açılacak.

Torpilliler tabii karşı çıkarlar. Çünkü onların çocuklarının siyasi ve mali güçlerini kullanarak yerleştirdikleri askerliğin kolay yapılacağı yerlere rakip gelecek.

Son olarak: Vicdani retçiler, parası olana tanınan bedelli hakkından yararlananlardan -eleştirenlerin diliyle- ülkeye daha fazla hizmet verecek. Çocuğu, kendisi veya akrabası bedelli askerlik yapan ya da kamuoyunu tatmin etmeyen raporlarla askere hiç gitmeyenler, bir de bu açıdan özeleştiri yapmayı denemelidir.

İşin özüne dönersek: Vicdani ret bir hak mıdır? Evet, vicdani ret bir insan hakkıdır. İnsan haklarına saygı duyan bireyler bu hakka saygı duymalıdır. Ha, insan haklarını kişisel görüşümüzün dışında olunca, evrensellik boyutundan çıkartıp ortaya mazeretler atmaya yöneliyorsak, insan haklarına saygı duymaktan yoksun olduğumuzu kabul edelim. En azından kendimize karşı dürüst olalım.

Ben vicdani retçi değilim, ama insan haklarına saygım var… Vicdani ret de bir insan hakkıdır.