EKONOMİ & FİNANS

Müdüroğlu ve Libya serüveni

Kubilay Tuncel, Kıbrıslı Türklerin 1970'li yıllardaki Libya serüvenini yazdı.

Hazırlayan: Kubilay Tuncel

Müdüroğlu Ltd. 70’li yıllarda Libya’da önemli inşaat çalışmaları yürütmüş bir Kıbrıslı Türk Firması olarak sayısız Kıbrıslı ve Türkiyeli Türk kişi ve ailelere 1974 harbi sonrasında önemli gelir imkanları yaratmıştır. Başlangıçta çok başarılı işler gerçekleştirip daha büyük projeler elde eden Firma, 1979 yılı sonunda karşılaştığı zorluklardan dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı.

Libya’daki çalışmaların başından itibaren Firma sahibi Efruz Müdüroğlu ile yakın mesai arkadaşlığı yapıp, son devreye kadar kritik görevler yüklenmiş bir kişi olarak, önemli ve bilinmeyen konuları açığa çıkarmak üzere bu notları hazırladım. Bu notların son bölümünde, beklenmedik gelişmeler karşısında Efruz Bey’in aldığı çok zor ve şahsi bir karar neticesinde, Libya Deniz Kuvvetleri tarafından Homs Liman Projesi mukavelesinin iptal edildiğini detayları ile anlatmış olacağım.

1932 yılında doğan Efruz Müdüroğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümünden 1950’li yıllarda mezun olmuş en eski Kıbrıslı Türk İnşaat Mühendislerindendir. Akabinde Almanya’da Yüksek Lisans çalışmaları da yaptı.  Mezun olduktan sonra Kıbrısa dönüp, önce Mimar Emel Salahaddin ile ortak bir Mühendis- Mimarlık Bürosu oluşturup işe başlamış ve akabinde Müdüroğlu Ltd. Firmasını kurarak önemli inşaat projeleri tamamlamıştır.

Başlangıçta Namık Kemal Lisesi’nin inşaatında yaptığı Proje Mühendisliği görevinden sonra Firma olarak üstlenip gerçekleştirdiği projeler arasında 1963 yılı öncesi, Özel malikaneler, Lefkoşa’da Saray Hotel inşaatı, Lefkoşa Türk Kız Lisesi ile Lefkoşa Türk Erkek Lisesi binaları ve Ortaköy’deki Müdüroğlu Apartmanının başlangıç katları örnek olarak belirtilebilir. Erkek Lisesi’nin mimarı İngiliz Macdonald Bürosu, Kız Lisesi’nin mimarı da Ahmet Behaeddin idi.

Türk Toplumu için yapılan bu projelere ilaveten, Kıbrıs Cumhuriyeti oluştuktan sonra Dhekelia Power Station’ın bir bölümünü bitirmiş ve Limassol Slipway projesini de kazanıp işe başlamıştı. 1963 olayları neticesi slipway projesini bitirme imkanı olmamıştı. 1963 Olaylarının akabinde Rum tarafının uyguladığı İnşaat Malzemeleri Ambargosu nedeniyle Türk tarafında inşaat yapamadığı için, Ailesi ile birlikte Londra’ya gidip orda Mowlem isimli İngiliz Firmasında Proje Müdürü olarak çalıştı. Wembley Spor Stadyumu çevresindeki büyük bir proje ve Thames Nehri kenarında çok katlı bir bina yapımı ile ilgili Proje Müdürü olarak çalışmalarına devam etti.

Adada Türklere uygulanan ambargolar kalktıktan sonra ve serbest dolaşım imkanları başlayınca, altmışlı yılların sonunda adaya dönerek Müdüroğlu Firmasının aktif çalışmalarına yeniden başladı.

ODTÜ Üniversitesini Temmuz 1973’te 3.81/4.00 (4 yılın avarajı) ile bitirip mezun olur olmaz, Ankara’daki HES  (Haluk, Erdal, Selim) Proje Bürosunda Temmuz 1973 tarihinde çalışmaya başlamış ve Mersin’deki büyük bir endüstriyel kompleksin hem betonarme hem de çelik sistem projelendirmesi ile ilgili çalışıyordum. Efruz Müdüroğlu beni telefonla arayıp iş teklifi yapınca, Ankara’da çalıştığım HES Mühendislik proje bürosundan ayrılarak, 1 Şubat 1974 tarihinde Kıbrısta işe başladım. Efruz Bey, bir akadaş sayesinde ismimi öğrenip, benimle temas kurmuşt

Efruz Bey’in teklif ettiği maaş çok iyi olup, benim arzuladığım adada çalışabilme imkanını da yaratacaktı. Müdüroğlu Firmasının yürütmekte olduğu birçok inşaat projeleri ve ilerisi için büyük planları olduğu yönündeki izahatlar beni ikna etmişti. Akademik kariyerimi ilerletmek planlarım olmasına rağmen kendi ülkemde çalışabilmek elbette çekici idi. Çalıştığım HES Mühendislik Bürosu maaşımı artırmayı önerdi. Ancak Efruz Bey beni ikna etmiş ve kararımı vermiştim.

Müdüroğlu Firmasının o devredeki inşaat projeleri arasında, Lefkoşa Nalbantoğlu Hastanesi, Hastane yanındaki büyük özel malikane, Lefkoşa surlar üzerinde iki tane 3 katlı apartman, Girne’de bir apartman, Lapta’da Celebrity Hotel ve Gaziveren’de Hüseyin Öztoprak için yapılan malikane inşaatı vardı. Müdüroğlu Apartmanının üst katları da tamamlanmış ve Lefkoşa Köşklü Çiftlik’te, Efruz Beyin kendisi için başlattığı sıra evler inşaatı devam ediyordu.

Hastane inşaatı kontrolü için, beni Efruz Bey’e öneren ve bir yıl önce ODTÜ inşaat bölümünü Yüksek Şeref öğrencisi olarak bitiren Halil Şevket (NEAP) atanmıştı. Bana da diğer tüm inşaatların kontrollüğü verildi.

Bu devredeki çalışmalarım sırasında, çok sayıda yerli Mimarlar ile yakın çalışma ortamı oluştu. Rahmetli Mimarlar Ahmet Behaeddin ve Ezel Reşat ile birlikte ilişkilerim hayat boyu devam etti ve yakın aile dostlarımız olarak kendilerini her zaman anıyoruz. Ayrıca, diğer Mimarlar, Hakkı Atun (Gaziveren projesi Mimarı), merhum Behzat Aziz Beyli ve Tuna Veysi ile de mesleki ilişkilerim oldu. Lefkoşa’daki projelerin Mimarları Hüseyin Ateşin, Behzat Aziz Beyli ve Yücel Köken idi.

Hemen her gün, Lefkoşa’daki projeler ile birlikte Girne ve Lapta’da kontrol ziyaretleri yapıyordum. Arada, haftada bir veya iki defa da turumu uzatıp Gaziveren’deki malikane inşaatını kontrol için giderdim. Tabii Firmamızda çalışan Amiral Usta, Süleyman Kulle Usta ve Kardeşi gibi çok tecrübeli Ustabaşıları sayesinde işlerin kontrolü kolay idi.

İşe başladıktan kısa bir süre sonra, Efruz Bey benim Rum tarafındaki Higher Technical İnstitute’da sunulan “Quantity Surveying” Gece Kurslarına katılmamı ve yeni projelerin teklif hazırlıkları için yardımcı olmamı istedi. O kurslar sayesinde enternasyonal teklif hazırlama metodlarını da öğrenmiş oldum.

Gerek QS kurslarından öğrendiklerim, gerekse sonradan yaptığım çalışmalar sayesinde 1980 yılında İngiltere’deki “The Association of Cost Engineers”in bir üyesi oldum. Bu Üyeliğim, benim Libyadaki çalışmalarımdan haberdar olan, kurumun en yaşlı ve tecrübeli bir üyesi John Herbert’in tavsiye etmesi üzerine ve benim müracaatım olmadan gerçekleşti. “Cost Engineers Association”ın 1104 nolu üyesiyim ve Şubat 2004 tarihindeki aylık Journal’de bir makalem de yayınlanmış ve

çok ilgi görmüştü. Bu kurumun üyesi olmamdan ötürü, seksenli yıllarda 8 sene ayni firmada birlikte çalıştığım İngiliz Arkadaş Gino Dallanegra, benim İnşaat Mühendisi değil “Quantity Surveyor” olduğumu sanıyormuş. Sonradan ayni firmaya tekrar döndükten sonra, büyük bir projede benim yardımcım olarak çalışırken, bir gün kendisine kızdığım zaman Mühendis olduğumu anladı ve ondan sonra bana akıl tarif etmekten vazgeçti. Nitekim benim en sadık ve itimat ettiğim bir yardımcım olarak 17 yıl daha çalıştıktan sonra 2016 yılının sonunda birlikte emekli olduk. En çok sevdiğim ve devamlı temas edip ailece görüştüğümüz İngiliz arkadaşlardan birisi oldu.

Kıbrıs’taki işlere ilaveten Efruz Bey, Libya ile de ilgileniyordu ve ilk proje olarak, ben işe başladığım devrede Mısır sınırına yakın Tobruk şehrinin parselasyon projesi kazanılmıştı. Proje, şehir merkezi dışındaki çok geniş ve büyük arazilerin parsellere bölünüp köşelere betonarme bloklar yerleştirme işi idi. Belediye yapılacak olan parselleri halka dağıtacaktı. Merhum Sadık Usta ile Türkiye’den Ali Bey isminde bir topoğrafya uzmanı dahil, bir ekip ayarlanıp gönderilmiş ve Efruz Bey’in direktifleri ile iş başlamıştı. Daha sonra onlara katılmak için Libya’ya gitmek üzere iken, ilk defa çok yakın aile dostlarımız İlker Nevzat Bey ve Eşi Rezan Abla ile Lefkoşa’da tanışma imkanım oldu. Onlar Harp öncesi Libya’ya seyahat etti. Mühendis Salim Mirata’nın da kısa bir süre için başlangıçta bu proje ile ilgili çalıştığını biliyorum.

Libya’daki Benghazi Drenaj Projesi için teklifleri Efruz Bey ile birlikte Kıbrısta hazırladık ve açılış günü teklifleri Efruz Bey kendisi gidip sundu. İki ayrı paket halinde olan projeler tüm Benghazi Şehri ve çevresinin yağmur suyu drenaj sistemlerini kapsıyordu. Müdüroğlu Limited, 2 paket arasında büyük olanını 50 milyon dolar teklifle kazandı. Çevre bölgeleri içeren ikinci paket bir Yunanlı Firmaya verildi.

Bu arada 15 Temmuz 1974 günü, Efruz Bey teklif sunumu için Libyada iken, Rum tarafında silahlı darbe başlatıldı. Ben üç gün Lefkoşa’dan ayrılmadım. Gündüzleri Lefkoşa’daki işler ve Hastane inşaatına gidiyor, geceleri de Golf Sahasındaki Kornaro Hoteli karşısındaki mevzide gece nöbetlerine gönüllü olarak katılıyordum. Orijinal Mücahitlik görevimi de yine dere boyunda Makarna Fabrikası olarak bilinen Ledra Palace’a yakın Takımda yapmıştım.

Durumun ciddiyeti karşısında Celebrity Hotel İnşaatının Ustabaşı ile 17 Temmuz 1974 Çarşamba günü konuşarak, ertesi gün Lapta’ya gidip ordaki yaşlı Türk bekçimizi Lefkoşa’ya getirmeyi kararlaştırdık. Ancak Ustabaşı ertesi sabah fikir değiştirdi ve eşinin izin vermediğini söyleyince tek başıma yola koyuldum. Girne giriş ve çıkışında tankların ve Yunan askerlerinin kontrollerinden geçtim ve pek rahatsızlık hissetmedim. Ancak bugünkü Alsancak Kasabasının (o zamanki Rum Köyü Karavas) altında, sivil ve silahlı EOKA’cılar tarafından durdurulunca endişelendim. Epey sorgulandım, niçin seyahat ettiğimi merak etmişlerdi ve arabamın bagajı ve alt tarafı dahil her yeri kontrol edildikten sonra yoluma devam edebildim.  Hayatımın en korkulu anları olduğunu söyleyebilirim. 

Bekçi’nin hazırlanmasını beklerken yandaki Kahvehaneyi çalıştıran köylümüz Rum Panayi ile bir kahve içip sohbet ettim. Oğlu Makarios’un koruma muhafız gücünde bir subay imiş ve yaralandığı haberi gelmiş. Ağlamaklı ve çok üzgündü. Oğlunun sağlığı konusunda sonradan haber alma imkanımız olmadı. Ancak son zamanlarda temas edebildiğim Laptalı bir Rum sayesinde öğrendiğime göre bahis konusu kişi Panayi’nin komşusunun oğlu imiş ve daha sonra iyileşmiş.

Bir ikinci Laptalı Rum da Lefkoşa’daki darbe sırasında öldürülmüş. Bekçi ve özel eşyaları ile birlikte yaptığımız dönüş yolunda EOKA’cı sivillerle karşılaşmadım.

19 Temmuz 1974 Cuma gece yarısına doğru, sınırda görevde iken, fosforlu bezler getirildi ve mevzilerimizin önüne sermemiz istendi. Uçakların sınırları iyi görmesi için olduğunu bildiğimiz o bezler gelince, çıkarma olacağına inanmaya başlamıştık. 20 Temmuz sabahı saat 4-7 arası nöbette idim. Elimde sonradan çalışmadığı belli olan bir Sten Gun vardı. Tabii nöbette çok kişi vardı ve ben vakit geçirmek niyetiyle hemen yanımızdaki Kermiya bölgesinde nöbet tutan Türk Alayı Mehmetçiklerinin siperine gidip onlarla sohbet ederken denizden bombardıman başladı. Koşarak elimdeki silahla kendi mevzimize dönüşümü ve arada bir Mısır tarlası olduğunu hatırlıyorum. Mehmetçikler 15 Temmuz tarihinden beri mevzilerinden ayrılmamışlardı.

Önümüzdeki Golf sahası açık bir arazi olduğu için, Uçakların paraşütçüleri indirmeleri ve Türk Alayı askerlerinin şiddetli çatışmalarını gün boyu ve geceleyin seyrediyorduk. Mevzimizdeki mücahitler de Kornaro hoteline doğru ateş ederek biraz ilerleme kaydedip, aradaki Birleşmiş Milletler askerlerinin kontrol noktasına ulaşıldı. Ben de silahımı test edince çalışmadı. Yedek olarak geri planda kalmış oldum. Bizim bölgede Mücahitlerin esas çatışması Dereboyu’nun İngiliz Elçiliğine yakın bölgesinde olmuş ve tanıdık bazı arkadaşlar, yapılan saldırıdan geri dönmemişti. Geceleyin karşılıklı atışların iz mermileri ve Lefkoşa’dan Rumlar tarafından Boğaza doğru atılan füzeleri seyrediyorduk. Türk Jetlerinin Lefkoşa Uçak Alanı yanındaki, Askeri Merkezleri olduğu anlaşılan binaya attıkları füzenin binaya vuruşunu da çok iyi hatırlarım.

İkinci harekette, Köşklü Çiftlik’teki bir evin arkasında kurulan Havan Topu ekibinde yine İnşaat Mühendisi olan Salim Mirata ile birlikte görev yaptım. Hem Havan Topu, hem de Uçaklar için hedef koordinatları tesbit etmekle görevlendirilmiştik. Arada Rumların bizim yöne attığı iki havan topu mermisi evin önündeki yola düştü ancak patlamadılar. Pimleri çekilmemişti !

Libya’da Efruz Beyin kazandığı proje de toplum açısından bir sevinç kaynağı olmuştu. Ben ve Halil Şevket, öncü bir ekip oluşturup, hep birlikte Eylül 1974 ayının başlangıcında adadan gemi ile çıkabilen ilk sivil gurup arasında idik. Mersin-Adana üzerinden otobüsle Ankara ve İstanbul, sonra Belgrad üzerinden Tripoli ve Tripoli’den Benghazi’ye yaptığımız uzun uçuş yolculukları ile hedefimize ulaştık. Tesadüfen Ramazan Ayı idi ve oruç tutmak zorunda kalmıştık. Sahur için odamıza yemek getirilip uyandırılırdık. İlker Bey de Tobruk’tan gelip bizler için devamlı kalacağımız konutlar ve gerekli malzeme, taşıma ve inşaat araçları elde etmemize yardımcı oldu. Çok tanınmış büyük bir Türk firması olan Sezai Türkeş-Fevzi Akkaya (ST-FA) firması ile yapılan bir anlaşma sayesinde iş başlangıcında Tripoli’den bazı iş makineleri ve tecrübeli bir Ustabaşı gelip bize katıldı.

Proje ana hatları ile yarım milyon metreküp’ten fazla kazı, dolgu ve 120,000 metreküp betonarme döküm işi içeriyordu. Şehir merkezinde deniz yanından başlayan bölümler 9m genişlikte, 2.5m yükseklikte, ortada bir bölme ile ikiz yağmur suyu kanalizasyonu idi ve şehrin en uç bölgelerinde 2x2m ölçülerine kadar düşüyordu. Deniz yanından başlayan iki en büyük hat SC3 ve SC4 bölümleri idi. Teklif hazırlıklarına katılıp detaylara hakim olduğum için o bölümün şantiye şefliği bana verildi. ST-FA Firmasından gelen ustabaşı ile işi başlattım. Halil Şevket de daha küçük ölçülerde yine denizden başlayan SC6 ve SC7 bölümlerinin sorumlusu oldu. Bu şantiyedeki kendi çalışmalarım sonradan 1980 Yılında İngiltere’de katıldığım Yüksek Lisans Diploma eğitimi için hazırladığım Tez sunumum’un kaynağını oluşturdu.

Çalışmamıza “sheet piling” yani demir perde çakma operasyonu ile başladık. Teklif sunumumuzda, aralarında 11 metre mesafe olan iki taraftaki demir perdeleri emniyete almak için Belçika’dan özel imalat çelik destek sistemi (Propping) sipariş edilmişti. Ancak yapılan haftalık toplantılarda ne zaman malzemelerin geleceği konusunda kesin bilgi verilmeyince ST-FA’dan gelen Ustabaşı ile danışarak değerlendirme yapıp, yerli piyasadan bulabileceğimiz malzemeler ile alternatif bir çözüm üzerinde hemfikir olduk. Demir perdeler arasında karşılıklı destek koymak yerine, perde duvarların dışında 1.5m-2m bir aradan sonra 1.5m derinlikte dar hendek kazıp yine demir perdeleri yatay olarak yerleştirip ikisi arasında çelik halatlar ve U Profilleri ile bağlantı kurmaya karar verdik. Bu alternatif Belçika’dan beklenen pahalı destek sistemi siparişinin iptalini sağladı. Bağlantı yapacağımız ilave malzemeler için şehirde yaptığım turlar ve araştırmalar neticesinde hurda halinde duran perde demirler buldum ve az ödeme karşılığı satın aldık. Halatlar ve U profili demirler de yerli piyasada mevcuttu. Gecikme gerekçe olarak öne sürülüp az bir maliyet ile Belçikalı Firmaya verilen sipariş iptal edildi.

Yeni sistem sayesinde kazı yapmak çok kolaylaştı ve iş süratlendi. Teklif hazırlanırken, kazı sırasında çıkacak yeraltı sularının drenajı için “Well Point Dewatering” olarak bilinen sistem düşünülmüştü. Bunun için her iki tarafta da yakın mesafelerde su drenaj boruları çakılacak ve su seviyesi kontrollü düşürülecekti. Bu sistem SC6 ve SC7 kanallarında başarılı bir şekilde uygulandı çünkü o bölge genellikle kumsal alanlar idi.

Ancak bizim bölümdeki arazi şartları çok karmaşık ve zor idi. “Sebkha Deposits” olarak tanımlaman koyu renkli kaypak topraklar ve sert kayalık katmanlar da vardı. Wellpoint Sistemi yerine çamurlu suyu da atabilen ve yerli piyasadan elde ettiğimiz çok güçlü elektrikli pompalar ile su problemini halledebildik.

Kısa zamanda kazı işine paletli Back-Hoe tipi kazıcılar ile başlayabildik. Belli bir seviyede kayalık katmanlar ile karşılaşınca dinamit kullanmak yasak olduğu için arkasında Ripper (Yırtıcı) takılı Caterpillar D9 tipi Kazıcıya ihtiyacımız oldu. Satın alma bölümü bu tip kazıcının bulunması için görevlendirildi. Ancak aradan birkaç hafta geçince bir gece toplantısında satın alma bölümünü ağır suçlamam üzerine Efruz Bey “Sen de niye araştırmıyorsun ?“ deyince kendimi sorumlu hissedip ertesi gün Benghazi şehrinde tekrar turlar atmaya başladım ve o gün atıl durumda bir CAT D9 bulup ofise bildirdim. Derhal kiralandı ve işe devam edebildik.

Sorumlu olduğum kanallar Benghazi-Tripoli arasındaki denize yakın Ana Yolun altından geçecekti ve Belediye’den alınacak izinler için gerekli müracaatlar vakitli yapılmıştı. Ancak izin verilmesi gecikmiş ve kanal inşaatlarımız  Ana Yola yaklaşmıştı. Yol kısmının kazılması için gerekli trafik yönlendirme yan yolları da tamamlanmıştı. Efruz Bey’in bilgisi dahilinde bir gece yarısı trafiği

yan yollara yöneltip yol kesimini gerçekleştirdim ve kazı işini başlattım. Birkaç saat sonra gelen Polisler tarafından tutuklandım ve geceyi polis hücresinde geçirdim. Ertesi gün öğleden önce Libyalı Temsilcilerimiz tarafından yapılan girişimler sayesinde kurtarıldım. Yol kesilip kazma işi başlamış ve trafik yan yollardan rahat hareket edebildiği için çalışmalarımıza devam edebildik.

Libya’daki yerel temsilcilerimiz Girit adasından ayrılıp Libya’ya yerleşmiş Türk asıllı Taranaki Ailesi idi.

Ben arada Tobruk’taki parselasyon projesi ile de ilgilenip ordaki işin kontrolü ve Belediye ile yapılan toplantılara da katılarak ödeme sertifikalarını sunuyordum.  Bir çok kez tek başıma Benghazi’den Tobruk şehrine 500 kilometrelik yolu gece boyunca sürerek araba ile gittim. Arada muhakkak durup en az yarım saat kestirmem gerekiyordu.

Bu sürüşler için o sırada firmanın yeni aldığı VW Passat arabasını kullanıyordum ve bol miktarda Türkçe müzik kasetleri taşımayı da ihmal etmezdim. Bir seferinde gece yarısına doğru bir kamyonu geçerken polis kontrolü olduğunu fark etmemiştim. Arkamdan derhal sirenlerle polislerin geldiğini görünce durup bekledim. Henüz Libya sürüş ehliyeti ve ikamet sertifikasını almamıştım. Pat küt Arapçam ile Türk olduğumu, Tobruk Belediyesinde toplantıya katılacağımı söyleyince yoluma cezasız devam edebildim. O devre Kıbrıs Barış Harekatındaki başarılardan dolayı Libyalıların Türklere karşı olan sevgi ve saygıları hakikaten çok samimi ve bariz idi.

Bir seyahatimi de Tanınmış Türk Firması ST-FA’nın ortağı Sezai Türkeş Bey ile birlikte yaptım. Tobruk şehrinde planlanan bir Liman projesi için birlikte gün boyu incelemeler yaptık. Sezai Bey ile ne kadar seri adımlarla arazileri gezdiğimizi dün gibi hatırlıyorum. Sezai Bey ile yaptığım araba seyahati ve sahada saatlerce süren yürüyüş sırasındaki konuşma ve tavsiyelerini hiç unutmadım. Kendisi ile aslen Kıbrıslı olduğu için ayrı bir bağ oluştu. Nur içinde yatsın.

Benghazi Drenaj Projesi başladıktan bir müddet sonra birçok Kıbrıslı Türk Mühendis, İdareci ve Mimar arkadaşlar da değişik zaman aralıkları ile Benghazi’ye geldi. Mimar Ezel Reşat, Mühendisler Çetin Kürşat, Zekai Mehmetoğlu, Burhan Yetkili ve Mehmet Kahveci de çalışmalarımıza katılanlar arasındadır. Mehmet Kahveci Üniversite’den sınıf arkadaşım olup, Harp sırasında Rumlar tarafından esir alınmış ve iki ay kadar bir süre Limasol’da Esir olarak kalmıştı.

İlk safhada gelen idareciler arasında Erenköy Gazisi ve ODTÜ İdari Bölümler mezunu Ergün Olgun ve ailesi de vardı. Ergün, 1974 harbindeki çatışmalarda ağır yaralanmıştı ve iyileştikten sonra Benghazi’ye geldi. Kendisi, Birleşmiş Milletler nezdinde yapılan toplantılara katılan KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın tanınmış bir Danışmanı olarak emekli olmuştur.

Çetin Kürşat, Beton yapım ve Laboratuvar Tesisleri, Proje Kontrol Mühendislerine sunulması gereken her türlü teknik dokümanların hazırlanıp sunulması ile ilgilendi. Burhan Yetkili, benim bölümde birlikte çalışmak üzere atandı. Mehmet Kahveci de Halil Şevket ile diğer bölüm çalışmalarına katıldı. 

Zekai Mehmetoğlu, Link Section olarak bilinen bizim bölümdeki büyük kanalların küçüldüğü  bağlantı kısmı için görevlendirildi ve işin zorluğundan çok sık şikayet ettiğini hatırlarım. Kendisi ile daha önce Lefkoşa Hastanesi yanındaki malikane inşaatını kontrol ederken tanışmıştım. Betonarme projelerini hazırlayan Mühendis idi.

Benghazi ve Tripoli Drenaj Projeleri, tanınmış İngiliz Firması Howard Humpreys tarafından hazırlanmış ve ayni firma proje kontrollüğü için de atanmıştı. Ezel Reşat, merkez ofiste İngiliz Teknik Kontrol Firması ve yerel kuruluşlarla ilgili temasları yürüttü. Burhan Yetkili ile bir müddet birlikte çalıştıktan sonra, ben merkez ofiste yeni teklif hazırlıkları için de görevlendirildim. Birçok şehrin Pis Su Kanalizasyon projeleri için teklifler sunduk. Misurata, Homs, Zliten ve Sirte bu şehirler arasında idi.

Burhan Yetkili ile birlikte yapmış olduğumuz Proje Mühendisliği görevlerimiz devrinde belirtmek istediğim anılarım var. Proje Kontrol Mühendisi Roger Coombes, bir gün beton dökümü öncesi şantiyeyi ziyaret ettiğinde betonarme demirlerinin paslı olduğunu ve kabul edemeyeceğini belirtince Burhan derhal yanlış düşündüğünü söyledi. Birkaç gün önce ilk defa yağmur yağmıştı. Renk değişiminin normal bir oksidasyon olduğunu ve paslı kabul edilmediğini belirtip, gerçek paslanma olduğunda demir yüzeylerinden döküntüler başladığını anlattı. Eline iki parça kesilmiş betonarme demiri alıp birbirine çarptırdı ve döküntü olmadığı, dolayısıyla paslanma olmadığı yönünde İngiliz Mühendisi ikna etti.

Ayni Mühendisin daveti üzerine İngilizlerin kurduğu futbol takımı ile bizim oluşturduğumuz takım arasında onların bulunduğu sitede futbol maçı yapıldı. Tabii İngilizler maçı kazandı ve akabinde kutlamak için kendi yapımları içkiler ikram ettiler. Uzun bir süreden sonra Burhan ve Ben fazla içmiş olmalıyız ki kaldığımız apartmanın önüne gelip karşı tarafta park ettiğimi ve yolu çok zor geçtiğimizi hatırlarım. Yolu geçmek için sallana sallana birçok kere ileri ve geri adımlar atarak ve birbirimize tutunarak, geçen arabalarla çarpışmadan  geçişimizi hanımlar balkondan seyretmiş ve gelip geçen arabalar için yüksek sesle uyarılar yapmışlar.

Bu arada İlker Nevzat ve Ailesi Londra’ya dönüş yapıp orda firmanın resmi bir ofisini kurdu. İlk ofis olarak da İlker Bey, Holborn Metro İstasyonu’nun yanında, 111 High Holborn adresinde çalışmalara başladı.

Pis Su Kanalizasyon Teklif hazırlıkları için, 1975 yılının ikinci yarısından itibaren sık sık Londra’ya seyahat etmeye başladım. Londra’da Fransız Degremont isimli Pis Su Arıtma Sistemi imalatçısı firmanın  temsilcileri ile görüşerek onların sistemi ile tekliflerimizi sunmuştuk.

Her teklifimiz ikinci düşük miktar oldu. En düşük teklifleri yeni kurulmuş yerli firmalar vermişti. Teklifler açıldıktan sonra kazanan firmalar, bizimle temas kurup belli bir para karşılığı projeden çekilebileceklerini belirtti. Ancak Efruz Bey hiç bir zaman böyle teklifleri kabul etmedi.

Ayni zamanda Benghazi Garyunis Üniversitesinin yeni bölümlerinin inşaatı projesi için de bir Koreli Firma ile birlikte teklif  sunup kazandık. İlaveten yine Benghazi’de deniz kenarında, önemli resmi misafirler için düşünülen bir Hotel inşaatı teklifi de başarılı olmuştu.

Bu notlarımı birlikte gözden geçirirken İlker Bey ile birlikte Holborn Ofisine yakın Amandini İtalyan Lokantasını andık. Çok beğenip yediğimiz “Avocado with Smoked Salmon ve Grilled Dover Sole” yemeklerinin tadını unutmak mümkün değil.

Hotel inşaatını Müdüroğlu Firması kendi adına yürütürken Üniversite inşaatını Koreli Firma ana müteahhit olarak üstlendi.

Bu arada tanınmış İngiliz Murakıp Firması Coopers and Lybrand ile de firma içi Mali ve İdari Kontrol sistemi hazırlanması için anlaşma yapıldı. Firma atandıktan sonra teklif hazırlıkları ile ilgili kişi olarak, kazanılan işlerin mali çerçevelerinin tekliflerde sunduğumuz birim fiyatlar ile bağlantısının oluşturulması için birlikte çalışmalar yaptık. Firmanın Direktörü Alexander MacColl ile yakın mesai ilişkilerim oldu ve sonradan İngiltere’ye yerleşince ailevi temaslarımız hayat boyu devam etti. 

Bu teklif çalışmaları sürerken beklenmedik bir gelişme oldu. Homs şehrinde yapılması planlanan ve projesini bir Yugoslav Firmasının hazırladığı Deniz Kuvvetlerine ait büyük bir liman projesi için de teklif hazırlamamız gerekti. Böyle bir proje inşaatına hazırlıksız olduğumuz için teknik desteğe ihtiyacımız vardı. Tüm teklif hazırlıklarını Londra’da Goodge Street’teki Harris & Sutherland isimli bir proje bürosu ofisinin yardımı ile yaptık. Kendi mühendislerine ilaveten İngiltere Mühendisler Odası’nın en üst düzey üyesi (Fellow of the Institute) olan tecrübeli Mühendis Terry D. Kershaw da çalışmalarımıza büyük katkıda bulundu. Daha sonra Bay Kershaw ve eşi hayat boyu süren aile dostlarımız oldu.

Hem Alexander MacColl hem de Terry D. Kershaw, benim daha sonra İngilterede iş alma girişimlerimde Referanslarım olarak yardımcı oldular.

Teklif hazırlığına paralel olarak, işin nasıl yürütüleceği konusunda tanınmış ingiliz firması Taylor Woodrow International (TWI) ile bir “Proje İdaresi” Anlaşması imzalandı ve onların tecrübeleri ile ilgili referanslar da teklifimizin bir parçası olarak sunuldu.  TWI, kısa süre önce DUBAI DRY DOCKS inşaatında görev almış bir firma idi.

Ben teklif hazırlığı için Londra’da İngiliz Müşavirler ile istişare ve toplantılar yaparak dokümanların hazırlanması işini yürüttüm. Tabii bu tip tekliflerde, sadece maliyetler değil, işin nasıl yapılacağına dair detaylı “Method Statement” (Yapım uygulama yöntemleri), iş programı, işci ve idari kadro gücünün nasıl olacağı ve nerelerden getirileceği yönünde detaylı raporlar da gerekir. Mr. Kershaw ve Harris & Sutherland ofisinin Teknik danışma Bürosu personeli ile tüm sunumları hazırlayıp Efruz Bey ile birlikte Londra’dan taşıyarak teklif günü sunmuştuk.

Teklifimiz başarılı olmuş ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile 221 Milyon Amerikan Doları olan proje elde edilmişti. Proje Kaddafi’nin bir akrabasının Müdürü olduğu Benghazideki General Building Company (GBC) ile Joint Venture olarak alınmıştı. Daha da enteresan olan yönü de Liman Projesine teklif vermemiz için Deniz Kuvvetlerine bağlı kişiler Efruz Bey ile özel olarak temas edip tavsiyede bulunmuşlardı.

Müdüroğlu Firması Avans ödeme garantisini sunarken, Performance Bond Garantisi de GBC Firması tarafından sunuldu. Müdüroğlu Firması işin yürütülmesinden sorumlu olurken, GBC Firması da deniz ve taş ocağı işleri için gerekli ilave ağır makineler ve kamyonların siparişini verme sorumluluğunu üstlenmişti. Gizlilik gerektiği için, bu konuda bilgisi olan çok az kişi olduğunu söyleyebilirim. Müdüroğlu Firması için Avans garantisini veren Türkiye Ziraat Bankası, ön şart olarak tüm miktarı bloke etmiş ve hak ediş sertifikalarına bağlı kademeli olarak serbest bırakılacağını taahhüt etmişti.

Proje kazanılınca Müdüroğlu Firmasının Londra Ofisi Mayfair bölgesinde, tanınmış Dorchester Hotel’in arkasındaki 77 South Audley Street adresinde kendi yeraltı araba park yeri de olan adrese taşınmıştı. Akabinde Londra ofisi için ilave kadro atanmıştı. Yeni personel arasında Engin Abdullah ve Soyer Nadiri isimli Mühendis arkadaşlar da vardı.

Müdüroğlu Firması, mevcut imkanları ile kısa zamanda mobilize olup, 10 milyon dolar değerinde makine, beton üretme tesisi, laboratuvar, makine bakım atölyesi gibi tesisleri kurdu. Safha safha getirilen ve sonunda 1000’e yakın bir insan gücü ile karada yapılabilecek tüm işler başlatıldı. Kurulacak olan Taş ocağından limana 30 km’lik uzun bağlantı yolu, Denizcilerin kullanacağı yatakhane ve diğer binalarin İnşaatları başlamış, beton yapım tesisleri kurulmuş ve dalgakıranı korumak için gereken Tetrapod olarak bilinen, özel şekilli bloklar imal edilmeye başlanmıştı.

Ödül kazanmış Kıbrıslı Mimar Ahmet Behaeddin, Liman projesinde görev alacak tüm Denizciler ve idareci kadronun kullanacağı binaların projelerini bizzat Homs’ta ikamet edip hazırladı.  Teklif sunumunda, bu binaların arasında Denizciler için yapılan yatakhaneler ve yardımcı binaların, proje yapımı sırasında çalıştıracağımız bekar işçi ve diğer çalışanlar tarafından kullanılması önerilmiş ve kabul edilmişti. Öncelikli olarak o binaların yapımı süratle yürütüldü ve kullanılmaya başladı. Aileler için Homs Şehri içinde apartman daireleri de kiralanmıştı. Proje bitiminde liman personeline ait kullanılmış olan binalar gözden geçirilip yenilenecekti.

İngiltere’nin tanınmış inşaat firması Taylor Woodrow İnternational (TWI) ile yapılan anlaşmaya bağlı olarak işin idaresi için Şantiyeye “Dubai Dry Docks” Projesinde de çalışmış, başta Ian Greenwood isminde bir Müdür ve tecrübeli İngiliz Mühendisler atandı.

Ben de deniz işleri için gerekli vinçler, birçok ağır makineler ile birlikte taş ocağı tesisleri ve 30 ton kapasitede taş taşıyacak çok sayıda kamyon seçimleri için TWI’ın Londra’daki Mühendisleri ile birlikte hem Avrupalı hem de Amerikalı firmalar ile görüşmeleri yürütüyordum.

Zamanımın önemli bir kısmını İngilterede ve iş seyahatlerinde geçiriyordum. Arada, hem işveren ile görüşmeler yapıp, teknik ve mali raporları sunmak için, hem de şantiyeyi ziyaret edip teknik kadro ile görüş alış verişleri yapmak üzere Libya’ya en uzunu 1 aylık olan süreler için gidiyordum.

Büyük Kamyon ve vinç seçimleri için İlker Nevzat ve 3 İngiliz Mühendis ile birlikte Amerikaya seyahat edip 2 hafta kadar bir sürede birçok firmanın merkez ve fabrikalarında incelemeler yaptık. Bu seyahat için Londra’daki Amerikan Elçiliği  “Multiple Entry- Indefinitely Valid” olarak hayat boyu geçerli viza vermişti. Yeni pasaport ile Amerika’ya seyahat ederken o pasaportu da gösterdiğim zaman ülkeye girişte hep 6 aylık viza vuruluyor. İlker Nevzat ve Soyer Nadiri arkadaşlarımız da taş kırma makineleri için Norveç ülkesine yaptıkları bir seyahat sırasında bindikleri küçük su uçağı kalkarken göle düşmüş, ancak ıslanmaktan başka bir yaralanma olmamıştı.

30 ton taşıyabilecek kamyonları tanınmış Amerikan firmaları yapıyordu ve biz Mack Trucks firmasının kamyonlarını seçmiştik. Hatta onların merkezi olan Pensilvanyadaki Allentown şehrine toplantı için gittiğimizde, özel uçakları ile New York Havaalanından bizleri uçurup şehrin “Freedom of the City” anahtarını da İlker Nevzat ve 3 İngiliz mühendis dahil bize vermişlerdi ! Chicago, Milwaukee, Bay City, Minneapolis gibi şehirlerde de toplantılarımız oldu.

Çalışmalarımız neticesi, Avrupa ülkeleri ve Amerika’dan toplam 40 milyon dolara mal olacak ağır makine parkı seçimlerimizi tamamladık. Tümü dışarıdan getirilecek bu ağır iş makinelerinin finansmanı GBC’ye ait idi ve ben detaylı sipariş paketlerini hazırladıktan sonra GBC’ye sundum.

GBC Firması, o devrede bu miktarda siparişler için akreditif açacak finansmanları olmadığını, ancak bir İtalyan Firmasının finansmana yardımcı olacağını ve mümkün olan İtalyan alternatif makinelerini seçmemizi istediler. Bu gelişme üzerine, 3 aya yakın bir süre Milano’nun güneyindeki Reggio Emilia isimli şehirde çok sayıda İtalyan firmaları ile toplantılar yapıp arada Londra’ya sıkça gidip geldim. O devrede ilk defa araba kiralamak için kredi kartı kullanma ihtiyacını görünce ilk plastik kartımı Midland Bank’tan (şimdiki HSBC) alıp kullanmaya başladım. Bazı İtalyan firmaları ile yaptığım görüşmeler için de İtalya’nın değişik şehirlerini ziyaret etmem gerekmişti. Arada İlker Bey de İtalya’nın Rimini şehrindeki bir toplantıya katılmıştı.

Alternatif olarak İtalyanların Fiat firması ile kamyon seçimi için uzun süren ve gergin bir çok görüşmelerim oldu. Onların kamyonları en çok 17 ton taş kaldırabilirdi. Kamyon şasileri ve kasalarına değişiklik yapıp 30 ton taşınabileceğine  dair beni ikna etmek için çok çalıştılar ve hatta uzmanlar bulup özel çizimler yaptırdılar, yeni hidrolik mekanizma önerdiler. Fiat ile yaptığım en son toplantıya giderken kamyon lastiği imal eden tüm firmaların teknik kataloglarını Londra’dan götürdüm. Lastik ölçülerini değiştiremeyeceklerini biliyordum. Daha büyük lastik kullanamayacakları teyidini alınca bütün katalogları çıkarıp göstererek maximum 17 tondan da az taşınabileceğini kabul ettirdim. Çünkü Şaside ve kasada yapılacak güçlendirme projesi kamyon ağırlığını artıracaktı !

200 ton kapasiteli paletli vinçler ve Gantry Crane diye bilinen normal limanlarda  container’leri kaldırıp indiren U-tipi vinçler haricinde İtalyan yapımı önemli kısmı Fiat Kamyonları olmak üzere alternatif makine parkı seçiminde anlaştık. Amerikan, Alman ve İsveç malı olan diğer makine seçim detaylarını da sundum ve finansmanı yapacak İtalyan Firmasının hep birlikte sipariş vereceği bir tablo oluştu. Tabii bu durumda Fiat kamyonları ve kullanılacak şoför sayısı çok artacağı için neticede alınacak toplam makine parkının değeri ve ilave şoför masraflarını da değerlendirip Efruz Bey’e durumu bildirdim. En az 10 milyon dolar kadar ilave maliyet olacağı görülüyordu.

Son devrelerde siparişleri İtalyanlarla bağlamak üzere, GBC Genel Müdürü ve Hukuk Danışmanları da Reggio Emilia’da idi. Efruz Bey, konuyu sonuçlandırmak için Reggio Emilia’ya geldi ve GBC ile yapılacak son toplantılara birlikte katıldık. İlk gün birlikte katıldığımız toplantıda Efruz Bey İlave maliyetlerden ötürü çok rahatsız olduğunu belirtti ancak yeni oluşan makine seçimlerini kabul etmeye hazır olduğunu teyit etti. Ertesi gün tekrar toplanıp GBC ile bir Protokol Anlaşması yapılması kararı alındı.

Toplantıdan sonra GBC Avukatları bize İtalyan Firması ile yapacakları anlaşmanın metnini verip onayımızı vermemizi istediler. Geceleyin geç saatlere kadar efruz Bey ile birlikte o anlaşma metnini okuyup değerlendirerek, her türlü senaryoyu yeniden gözden geçirdik. Bizi çok şaşırtan bir gelişme ile karşılaşmıştık. Yapacağımız Protokol Anlaşmasına ek olmak üzere bize verilen Anlaşma metnine göre GBC derhal İtalyan firmasına tüm miktarı kapsayacak şekilde bir akreditif açmayı üstleniyordu.  Halbuki daha önce bizim seçtiğimiz ve toplamı daha ucuz olan siparişler için akreditif açamayacaklarını söylemişlerdi.

Efruz Bey, geceleyin uzun süre aramızda tartışıp değerlendirdikten sonra, o gece durumu kabul etmeyeceğine dair karar verdi. Ertesi günkü toplantıda İtalyan firması ile yapacakları anlaşmayı tasvip edemeyeceğimizi, akreditif açma imkanı olduğuna göre bizim daha önce seçtiğimiz firmalara siparişlerin verilmesinde ısrar edeceğimizi bildirdi. GBC Genel Müdürü o opsiyona dönülmesinin artık imkansız olduğunu ve oluşacak ilave maliyeti karşılamanın mümkün olacağını, ancak eğer anlaşamazsak dönünce işini kaybedeceğini söyledi. Perde arkasından İtalyan Firmasından fayda görecek kişiler olduğu belli olmuştu.

Efruz Bey kararında ısrar edince, verilen sözlere itimat edilemeyeceğine inanarak, hayatının belki de en zor kararını verip projenin iptaline yol açmış oldu. Libya Genel Kurmayı kısa süre sonra projeyi iptal etme kararını açıkladı. Projenin kapatılıp, İşçilerin ödenerek ülkelerine dönmeleri konusunda “Winding Up” toplantıları başladı. Reggia Emilia toplantısında söylenenler ışığında Efruz Bey şahsen bu toplantılara katılmaktan çekindi ve kendi adına benim katılmamı istemişti.

Bu arada Efruz Bey gelişmeler ışığında TWI Firmasına yazılı olarak karşılıklı anlaşmanın iptal edileceğini yazılı olarak bildirdi. TWI Firmasının şantiyede görevli kadrosunun çıkış formaliteleri süratle tamamlanıp ülkeyi terk etmeleri sağlandı. 

Winding Up Toplantıları için Londra’dan Tripoli’ye uçtum ve Efruz Bey’in Kardeşi Uluğ Müdüroğlu ve firmamızın Avukatı Hasan Balman ile birlikte teknik eleman olarak toplantılara katıldım. Libya Deniz Kuvvetleri adına en üst düzeyde Albaylar ile görüşüyorduk. Kaddafi darbe yapıp idareyi ele geçirdiği zaman Albay rütbesi vardı. Daha sonra yapılan ordudaki terfilerde en yüksek rütbe Albaylık olarak sınırlandırılmıştı.

Toplantılarda projede o zamana kadar yapılmış işlerin hak ediş değerlendirmeleri, şantiyedeki tesisler ve makine parkının değerlendirilmesi ve çalışanların haklarının ödenmesi gibi konularda çok olumlu görüşmelerimiz oldu. Her zaman nezaketli davranışlarla karşılanıyor ve olumlu bir anlayış havası ile detayları konuşabiliyorduk.

Ancak, Benim son katıldığım toplantıya girmeden önce, ilk defa imza atmamıza ilaveten isimlerimizi tam olarak giriş defterine yazmamız istendi. Ben o toplantıdaki konuşmaların havasını beğenmedim. Pazartesi sabah katıldığımız o toplantıdan çıkar çıkmaz rahmetli Uluğ Bey’e “Ben bugünkü havayı beğenmedim. Derhal Londra’ya dönüyorum” diyerek bütün itirazlarına rağmen, eşyalarımı toplayıp doğru havaalanına giderek Caledonian Havayolları ile Londra’ya uçtum. Ertesi sabah her üçümüzün de pasaportlarının teslim edilmesi istendi. Akabinde Hasan Balman ve Uluğ Bey, 18 ay kadar ülkeden çıkamadı.

Ben de ayni şekilde Libya’da uzun süre Esir gibi kalabilirdim. Çok şükür Londra’dan toplantılar için özel olarak Giriş-Çıkış vizeleri ile gidiyordum ve tesadüfen Pazartesi öğleden sonra British Caledonian’ın Gatwick uçuşu vardı. Verilmiş bir sadakam varmış !

Benim son katıldığım toplantıdan kısa bir süre sonra Libya Deniz Kuvvetleri’nin talebi üzerine Türkiye Ziraat Bankası, Avans ödemesi olarak verilen 21 milyon Dolar kadar miktarı Müdüroğlu Firmasından habersiz ödemiş olduğu haberi geldi. Ondan sonra çalışanların düzenli bir şekilde ödenmesi ve ülkelerine dönüşleri için gerekli formaliteler başlatıldı. Uluğ Bey, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile istişare halinde toplantılarımızda sunulan bilgiler ışığında tüm çalışanların ödenmesini koordine etti ve en son kişi olarak uzun süre sonra Libya’dan ayrılabildi. Tabii Homs Projesinde çalışanlara ilaveten Benghazi şehrinde çalışan kadro da kademeli olarak ödenerek ülkelerine dönebildi.

Hasan Balman, Uluğ Bey ile birlikte Mayıs 1981’de, ayni gün ve ayni uçakta Tripoli’den ayrılmışlar. Uçakta o kadar çok whisky ve vodka içmişler ki diğer yolculara kalmayacak korkusu ile hostesler başka servis yapmamışlar. Uçak inince koltuklarından kalkmak kolay olmamış ki uçaktan çıkan son iki yolcu olduklarını hatırlıyor Hasan.

Gerek Homs, gerekse Benghazi’de çalışanlar için yaşanan bekleme süresi çok travmatik olmuştu. Arada Mühendis Salim Mirata’nın anılarından anladığım kadarıyla kendisine verilen Banka Çeki karşılığının olmadığı ve ödenmeden Libya’dan ayrıldığını yenile öğrenmiş oldum. Sonradan yaptığı girişimler neticesi tekrar Libya’ya gidip bir aydan fazla bir süre orda kaldıktan sonra ödendiği anlaşılıyor. Salim Bey’in anılarında belirttiği bir husus beni çok etkiledi.

Salim Bey anılarında kendisine verilen çekin karşılıksız olma nedenini  “şirketin maliyesinde çalışan arkadaşlar, güya banka kendilerinden yardım istemiş ve bankaya yardım ederlermiş diye kendi kendilerine ödenek çıkarmışlar ve bu ödenekleri şirket çalışanlarına tahsis edilen paradan çekmişler ve bu şekilde ayrılan tahkikatı tüketmişler” olarak anlatıyor.

Ben Libyada olmadığım için son 13 aylık maaşım ödenememişti. Yıllar sonra Efruz Bey bana gerekli ödemenin büyük bir kısmını yapabilmişti. Tüm yaşananlara rağmen, Efruz Bey ve Ailesi ile olan çok yakın şahsi ilişkilerimiz hiç bir devrede etkilenmedi ve temaslarımız aralıksız devam etti. Efruz Beyin son günlerini de ailece yanında misafiri olarak geçirdik. Tabii zamanında ödenebilmiş olsaydım Londra’ya yerleşince çok daha iyi bir konumda, daha pahalı bir evimiz olacaktı. Kısmet değilmiş.

Efruz Bey, Ziraat Bankası Firmaya danışmadan parayı olduğu gibi ödemiş olduğu için uzun süren bir hukuki girişim başlattı. Avans Garantisinin metnine göre, Bankanın ödeme yapmadan önce Müdüroğlu Firmasına danışması gerekiyordu ve bu gerekçeye uygun hareket edilmemişti. Önemli bir miktarda hak ediş karşılığı miktarlar da henüz Firmaya ödenmemişti. Maalesef tüm girişimlere rağmen, bir Hükümet Bankası olan Ziraat Bankasına karşı yapılan hukuki girişimler başarılı olmadı ve Efruz Bey bu süreçte çok harcama yaptığı için mali sıkıntılarla karşılaştı ve birçok mal varlığını da yitirmiş oldu. Kıbrısta satmak zorunda kaldığı bir çok arazi ve binaya ilaveten Londra’da Thames nehri üzerindeki çok değerli büyük apartmanını da elden çıkarma zorunda kalmıştı.

Akabinde Polly Peck Firmasının Kıbrıstaki Hotel inşaatları sürecinde aldığı görev sayesinde birlikte yeniden çalışma fırsatımız olmuştu. Polly Peck Firması Kayyumların kontrolüne geçince Orta Asya Ülkelerinde başlattığı girişimler olumlu neticeler vermeye başladı ve 2000’li yılların başında Müdüroğlu Firması, Azerbaycan’da çok başarılı yatırımlar gerçekleştirdi. Londra’da yeniden nehir üzerinde bir daire alınınca tekrar bol görüşme fırsatımız oldu.

Azerbaycan’dan Londra’ya yapacağı her seyahatten önce Efruz Bey, benimle temas eder ve hafta sonu Thames Nehri üzerinde sevdiği Lokantalara gidebilmemiz için rezervasyon ayarlamamı isterdi. İlk defa, 60’lı yıllardan hatırladığı bir Lokantayı anlatmaya çalışırken, Harrow’da nehir üzerindeki bir lokantadan bahsetmiş ve İlker Nevzat ile o zaman birlikte gittiklerini söylemişti. Ofisimizde çalışan ve Harrow’da oturan iç dekoratör hanım arkadaşa böyle bir lokantayı bilir mi diye sorunca “Harrow’da nehir yok” cevabını almıştım. Akabinde Kıbrısa telefon edip İlker Nevzat’a sorunca Harrow değil Marlow olduğunu ve lokantanın ismini öğrenip rezervasyonu yapmıştım. Bilhassa o lokantaya birlikte çok gidişlerimiz  oldu.

Bu arada İlker Nevzat’ın eşi Rezan Abla’mızın Efruz Bey’in kız kardeşi olduğunu da belirtmek isterim. 1974 yılında harp öncesinde tanıştığım İlker- Rezan Nevzat çifti ile olan çok yakın ilişkilerimiz aralıksız devam etmiştir. Kendileri bizim için kardeşlerden de yakın can dostlarımızdır. İlker Bey, benim nikah şahitliğimi de yapmıştır.

Doğumdan itibaren tüm eğitim ve çalışma hayatımı kapsayan Yaşam Öykümü Ailem ve Torunlar için  İngilizce olarak tamamlamaya gayret gösteriyorum. Bu notlarla da, Emekli olduğum yıla kadar olan, 43 yıllık aralıksız çalışma hayatı dahil, toplam 65 yıllık süreyi kapsayan hayat hikayemin sadece 6 yıllık dilimini Türkçe olarak anlatmış oluyorum.

Mühendis Salim Mirata’nın Libya ile ilgili anılarını okuyunca bu bölümü Türkçe olarak hazırlamaya kısa süre önce karar vermiştim. Efruz Beyi de tanıyanlar dahil Libya’da çalışmış kişiler ve tüm sevdiklerinin okuyabilmesini dilerim. İlgi görürse tüm Yaşam Öykümü Türkçe olarak da tamamlamayı arzu ederim.