Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “Kıbrıslı diye bir millet yoktur” sözü, Kıbrıslı kimliğine sarılma refleksi doğurdu ve birçok kişi Kıbrıslı olduğuna vurgu yapan paylaşımlarla tepkisini ortaya koydu.

Kimliğin yukarıdan empoze edilen sabit bir kavram olmadığını, yaşanmışlıklarla şekillendiğini, inşa süreçlerine uğradığı ve de en önemlisi değişken olabileceği yaklaşımını benimseyen biri olarak bilimsel tartışmalar ışığında kimlikle ilgili görüşlerimi ortaya koymak isterim.

Kimliğe, “etnik köken” ya da “kültür” açısından baktığınızda farklı kimlikler okuyabilirsiniz. Nitekim, KKTC sınırlarında yaşam süren kişilere, sen kimsin? diye sorduğunuzda “Kıbrıslı”, “Kıbrıslıtürk”, “Kıbrıslı Türk”, “Kıbrıs Türkü”, “Türk”, “Türkçe Konuşan Kıbrıslı” gibi yanıtlar alırsınız.

Bu cevaplardan birçoğunu beğenmeyebiliriz ama birileri benimsiyor ve kendini öyle konumlandırıyor. Devlet lideri ya da politikacıların söylemine göre kimse kendini konumlandırmaz. Kimlik bir inşa süreci sonrası şekillenir ve biri baskın olabilir. Ama bu diğerleri yoktur anlamına gelmez.

İnsanın kendi kimliğini konumlandırma süreçleri “yakınlaşma” ve “tehdit” ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Kıbrıs tarihi ve bugüne baktığımızda “ben buyum” söylemlerinin altında yatan da budur.

Kimliğin değişkenliğini öncelikle kabul etmemiz gerekiyor. Bir kişinin kendisini konumlandırdığı kimlik “zaman” ve “mekana” göre değişiklik gösterebilir.

Bizler son yüz yılda, toplumun genelinde yaygın olan şekilde “Müslüman” kimliğinden, “Türk”, ardından da “Kıbrıslı Türk” kimliğini benimsedik. Bugün ise, tartışma “Kıbrıslı Türk” mü “Kıbrıslı” mıyız yoğunluğunda devam etmektedir. Yukarıda yazdığım diğer kimlik konumlandırmalarını sahiplenip seslendirenlerin oranı daha azdır.

Tarih boyunca tehdit Kıbrıslı Türkleri belli kimliklere sarılmaya itmiştir. Uzun yıllardır en yaygın benimsenen Kıbrıslı Türk kimliğimizden kaçış gerekçelerine bakıldığında Türkiye’yi tehdit görenler Kıbrıslı kimliğine, Rumları tehdit görenler de Türk kimliğine sarılmıştır.

“Türk soyundan geldik. Bu Kıbrıslılık nerden çıktı?” diye yaygın bir saldırı sorusu bulunmaktadır. Aynı soru Azerbaycan’da yaşayan birine sorulabilir mi? Hayır. Onlar kendilerini Azeri olarak tanımlarken, Türklüklerini ne inkar, eder ne de tartıştırır. Kıbrıs’ta yüzyıllardır yaşayan ailelerin çocuklarının adanın kültürel değerleriyle beslenerek büyümesi sonrası doğup büyüdüğü adaya aidiyetini göstermesinden kimse rahatsız olmamalıdır.

Mekana göre kimliğimizi nasıl tanımladığımıza geldiğinde; ülke sınırlarında “Türk” veya “Kıbrıslı Türk” kimliğini savunanlar da yurt dışında kendilerini Kıbrıslı olarak tanımlarlar. Coğrafi kimliğimize yurt dışında sarılırız. Ama adada sahiplenmekten çekiniriz, etnik kökenimizi de gözetecek bir kimliği yeğleriz. “Türk ama Kıbrıslı deriz” kısacası farklı yazımlarla…

“Kıbrıslı Türkler Türk soyundan mı? Kıbrıslı Rumlar Elen soyundan mı” sorularına yanıt arayan Marie-Louise Winbladh’in, “Kıbrıslıların Kökeni” adlı kitabında genetik veriler üzerinden yaptığı çalışmanın özeti Kıbrıslıların genetik yakınlığı anavatanlarından çok birbirleriyledir. Kimliği etnik kökenden tartışanlar bu verilerle kültüre sarılmaktadır. Kitapla ilgili eleştirilerde ama bizler Türk kültürüyle yoğrulduk şeklindeydi.

Gelinen noktada savımı tekrarlamak gerekirse, kimlik etnik kökene göre sabit bir şekilde damgalanamaz. Etnik köken ve coğrafyanın kültürel değerleriyle yoğrularak bir şekil alan kimlik; durağan değil, değişkendir ve sürekli inşa süreçlerinden geçmektedir. Bugün bizim bu tartışmayı yapmamız da bir inşa sürecinden geçtiğimizin göstergesidir.