KIBRIS

Konuksever, 1974 Barış Harekatı'nda yaşadıklarını 3 yıl önce TAK'a anlatmıştı

Kıbrıs gazisi, dünyaca ünlü savaş muhabiri Ergin Konuksever, Türk ordusuyla adaya çıkarma yapmış, tankların üstünde adım adım harekâtı görüntülemiş ve bu çetin görevde yaralanıp, gazi olmuş bir gazeteci…

Barış Harekâtı’nın Türk ordusunun şanlı şöhretli bir harekâtı olduğunu ve herkesin Türk askerini bağrına bastığını gururla anımsayan Konuksever, Kıbrıs’a yapılan müdahalenin bir cesaret işi olduğunu ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in bu cesareti gösterip, Kıbrıs fatihi olduğunu vurguluyor…

1970’lerde öğrenci olaylarında yakaladığı karelerle, özellikle Deniz Gezmiş’in ünlü parkalı fotoğrafını çekmesiyle hafızalarda yer eden Konuksever, Arap-İsrail savaşı, İran-Irak savaşı ve yakın tarihte Irak-ABD savaşları gibi sıcak savaşlarda görev yapsa da Kıbrıs’ın onun için önemi çok büyük…

Savaş sırasında yaralanıp, Rum doktor sayesinde ölümden dönen Konuksever, Kıbrıs ve doktorla bağlarını hiç koparmamış, zaman zaman ailece görüşmüş. Konuksever, doktorun Kuzey Kıbrıs’ta kalan malının tazminatını almasına bile yardımcı olmuş…

“ÇIKARMA OLACAĞINI DUYUNCA MERSİN’E GİTTİM”

İstanbul’da yaşayan gazeteci Cem Fakir’in TAK adına yaptığı röportajda 20 Temmuz 1974’e ilişkin soruları yanıtlayan Konuksever, Kıbrıs’ta bir savaş çıkacağı kesinleşir gibi olur olmaz soluğu Mersin’de aldığını ve çıkarma sabahı Albay Neşet İkiz'in bulunduğu çıkarma gemisine binerek adaya doğru yola çıktığını anlattı.

“Gemilerde herkes sabırsızdı ve adaya çıkmayı bekliyordu. Askerlerin morali iyiydi. Hatta imam vardı. Çıkarma başlamadan dualar okunup, topluca namaz da kılınmıştı.”

Adaya ayak basar basmaz Rumların saldırılarıyla karşı karşıya kalmışlar. “Bizimkiler de onlara karşılık verdi. Orada birkaç erimiz şehit düştü. Hemen o yamacın altına gömüldüler. Biz oraya geldiğimizde Karaoğlanoğlu da şehit düşmüştü.”

Konuksever, adaya çıktıktan kısa bir süre sonra mücahitler ve paraşütçülerle buluştuklarını anımsıyor. “İlk günler gayet iyi geçti. Herkes heyecanlıydı. Verilen şehitler büyük bir moral bozukluğu yaratmamıştı.”

“MAĞUSA’YA İLK BİZ GİRDİK”

Ergin Konuksever, 20 Temmuz sabahı çıktığı Kıbrıs’ta Barış Harekâtı’nın ikinci aşamasının ilk günü bir tank savaşında yer aldı.

“O gün Üsteğmen Ersel Kayan ile birlikte bir tank savaşına katıldım. Onun tankındaydım. Heyecana kapılınca konvoydan kopup, Mağusa’ya girdik. Daha sonra öğrendim, Mağusa’ya ilk biz girmişiz. Çok ileri gittiğimizi fark edince geri döndük.”

O gün, tank savaşında çok güzel fotoğraflar çeken Konuksever’in, filmlerini akşamüzeri kalkacak helikopterle Adana’ya, oradan da İstanbul’a yollanmalarını sağlaması gerekiyordu. “Helikopterin kalkmasına az bir süre kala, meslektaşım Adem Yavuz ile birlikte Hamitköy civarında bizi götürecek araç arıyorduk. Muhtarın arabasıyla hamile bir kadını doğuma götüreceğini duyunca biz de o arabaya bindik ve yola çıktık.”

“YAYLIM ATEŞİ ALTINDA KALDIK”

Sabahleyin tankla gezerken henüz Türk askeri tarafından alınmadığını öğrendiği bir bölgeden geçmek üzereyken şoförü güvenlik konusunda uyarmış ancak sözünü dinletememiş.

“Adem ile birlikte yanımda bulunan diğer meslektaşım Cengiz’e (Kapkın), ‘direksiyona sen geç, bu herifi arabadan atacam’ dedim. Cengiz yapma etme, kavga çıkarma diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı. ‘Olur mu, bak bizi ölüme götürüyor’ dedikten sonra 500 metre ya gittik, ya gitmedik, bir yaylım ateşi altında kaldık.”

Sopayla Türk bayrağının asılı olduğu aracın ön camı patlatılınca Konuksever hemen aracın içine yattı. “Yatarken bir baktım şoförün ağzından bir mermi girdi. Şoför benim üzerime yığıldı.”

“ARABADAN ÇIKAR ÇIKMAZ VURULDUM”

Araba durunca fotoğraf makinesini camdan sallayarak, “journalist” diye bağırmış bağırmasına ancak arabadan iner inmez yaylım ateşine maruz kalmış ve kolundan vurulmuş.

“Tam arabadan indim bir yaylım ateşi başladı... Sonra öğrendik ki karşıda da Türk mevzileri vardı. Meğer Türk mevzisinden beni tanımışlar ve o tarafa geçebileyim diye ateşle beni korumaya çalışmışlar.”

İLK MÜDAHALEYİ BİR RUM GENÇ YAPAR
 

Saldırı sonrasında bir Rum tarafından bir binaya götürülen Konuksever’e ilk müdahaleyi de bu genç yapar.

“Sarışın bir Rum çocuğuydu. O çocuk beni oturttu ve ‘kimsin sen?’ diye sordu. ‘Gazeteciyim’ deyince, ‘Ben de gazeteciyim ama maalesef şimdi düşmanız’ dedi. Tabii kolumdan kan fışkırıyor. Gitti bir havlu getirdi. Yanımdakilerden birine ‘yarasına bastırın’ dedi.”

Hamile kadını da alıp hastaneye götürmüşler ancak sonradan kadının çocuğunu kaybettiğini öğrenmişler.

Uzun süre bekletilen Konuksever’in kan kaybından dermanı kesilmeye başlamıştı ki az sonra zırhlı bir araba gelip onu ve Adem Yavuz’u almış, hastaneye götürmüş.. .

HASTANEDE SALDIRIYA UĞRAR, DOKTOR GÜVENCEYE ALIR

Sedyeyle hastaneye girerken uğradığı saldırıda Konuksever’i Hipokrat Yemini’ni vurgulayan bir doktor kurtarmış.

“Hastanede beni sedyeyle hastaneye sokmaya çalıştıkları sırada, hastaneden çıkan bir grup ‘Türk gelmiş Türk gelmiş’ diyerek beni sedyede yumruklamaya başladı. Sonra sırtında pelerinli bir adam geldi. Doktormuş meğer. Beni yumruklayanların hepsini kovdu, kovaladı. ‘Ben doktorum, Hipokrat Yemini etmiş bir adamım. Bana güven. Benim güvencem altındasın. Sana kimse bir şey yapamaz’ dedi.”

“ADEM YAVUZ’U KURTARAMADIK”

Konuksever, meslektaşı Adem Yavuz’un ölümüne giden hastanedeki süreci şöyle anlattı:

“O ana kadar Adem’e hiçbir şey olmamıştı. Ayaktaydı. Hatta ben ameliyata giderken ‘Adem, hakkını helal et. Buradan dönemezsem çoluk çocuğu bulursunuz anlatırsınız’ dedim ona. Ben ameliyathaneye girdim, beni ameliyat ettiler.

Sonra hastanenin içinde en üst katında bir yere götürdüler. Orada bir yatakta iki saat falan geçti. Güneş batmaya başlayınca Adem’i getirdiler sedyede. ‘Herhalde Adem de benim yaralandığım yerde yaralandı da fark etmedi’ diye düşündüm. Adem orada yattığı 15 gün boyunca hiç konuşmadı. Sadece inliyordu. Kendine gelir gibi olunca ‘nasılsın’ diye sorunca ‘Ağbi hemen kaçalım buradan. Ağbi bizi öldürecek bu adamlar’ dedi. Meğer beni sedyeyle içeriye taşınırken hastanenin bahçesinde bulunduğu sırada bir kişi karnına ateş açmış. Düzelemedi de ondan sonra. Rum doktor Adem’i de 5-6 defa ameliyat etti ancak maalesef onu kurtaramadık.”

Ergin Konuksever, “canımı borçluyum” dediği Kıbrıslı Rum doktorla dostluğunu sürdürmüş. Yakın geçmişte oğlu İstanbul’a gittiğinde, Konuksever ve oğlu onu alıp gezdirmiş. Hatta Kuzey’de kalan arsasının parasını almasını da, Mesut Günsev aracılığıyla sağlamış.

Yeniden hastane sonrasındaki günlere dönüyor Konuksever ve anlatıyor:

“Beni sonra Limasol’a götürdüler. ‘Türkiye’ye iade edileceksin’ dediler ama beni Limasol’da askeri bir garnizondaki hapishaneye götürdüler. O hapishanede geniş bir spor salonu gibi bir yer vardı. Orası Mücahit ve Türk esirleriyle doluydu. Bir sürü adam, hepsi ayakta. Fakat beni bir hücreye koydular. O hücrede yaram patladı, akmaya başladı. Ateşim de yükseldi. Beni bu sefer hastaneye kaldırmak zorunda kaldılar. Limasol’da bir hastanede 4 gün yattım. 4 gün sonra Kızılhaç geldi. ‘Hadi gidiyoruz’ diye beni de aldılar. Oradaki hastaneden Türk kesimine getirdiler.”

ESİR KARDEŞE MEKTUP 30 YIL SONRA ULAŞTI

Kızılhaç görevlileriyle Türk kesimine dönecekken gazeteci Ergin Konuksever’e, elinde mektup olan bir Rum asker yaklaşıp “Benim kardeşim Türklerin elinde esir. Merak ediyordur bunu ona verir misiniz?” demiş. Ancak o mektup 30 yıl sonra yerine ulaşabilmiş.

“Gidersem veririm dedim. Mektubu bana verdi. Bu arada ben Türk kesimine geldiğim zaman Rum esirleri aradım. ‘Onlar çoktan gitti, biz onları iade ettik’ dediler. O mektup bende kalmıştı. Yıllar sonra bir Kıbrıslı Rum kadın gazeteci buraya gelip benimle röportaj yaptığında ‘Bak dedim, bende 30 senedir saklanan mektup var. Bunu kardeşime ver demişti ama ben veremedim. Al sana vereyim, Kıbrıs’ta gidince bulursan o oğlana ver’ dedim.

O gazeteci bulup vermiş mektubu 30 sene sonra.... O Rum kadın gazeteci bir de kitap yazdı. Hata kitabının girişinde Türkçe olarak ‘Bu kitabı sizin sayenizde yazdım. Siz olmasanız hiç yazamazdım’ diyor.”

Ergin Konuksever’in Kıbrıs’ta savaş sırasında atlattığı başka tehlikeler de var.

“Bir keresinde Cengiz’le benim aramıza bir havan mermisi düştü, ikimiz de farklı taraflara savrulduk. O bağırıyor ‘Ergin’ diye, ben bağırıyorum ‘Cengiz’ diye. Hangimize ne oldu diye. Sonra baktık ki, ikimiz de toz toprak içinden çıktık, neyse ki ikimize de bir şey olmamıştı.”

Kıbrıs Barış Harekatı sırasında çektiği en güzel fotoğrafları, yaralandığında makinesiyle birlikte almışlar.

“En güzel fotoğraflar o gündü. Bütün dünya basınında sonra onlar çıktı. Tank harekâtıydı. Ben o fotoğrafları almak istedim vermediler.”

Konuksever’in Barış Harekâtı’nda çektiği bazı fotoğraflar bugün İstanbul’da Gazeteciler Cemiyeti binasında asılı.

Harekatla ilgili düşüncesini “Barış Harekatı Türk ordusunun şanlı şöhretli bir harekatıydı. Herkes Türk askerini bağrına basmıştı. Ölenlere gözyaşı döküldü” diye özetleyen Konuksever, 1974 sonrasında, henüz yarası kapanmadan, Başbakan Bülent Ecevit’le birlikte Avrupa ve İskandinav ülkelerine gitmiş, Barış Harekâtı’nı anlatmış.

“BU İŞİ ECEVİT YAPTI”

Konuksever’in, Ecevit ve Kıbrıs sevgisi ise şu cümlelerinde dikkat çekiyor:

“Kıbrıs fatihi oydu. O kararı Ecevit almıştı. Şimdi başkaları çıkıp o kararın içinde ben de vardım, ben de vardım diyor. Ama kimse yoktu, Ecevit yaptı bu işi. Cesaret etti ve bu işi başardı. Kıbrıs’a 2 sene sonra falan tekrar gittim. Savaşmaya giden ve oraya yerleşen arkadaşlar vardı. Görev yapanlar vardı hala. Onları ziyaret ettim, eski günleri andık. Kıbrıs benim için önemli.”

“SAVAŞ MUHABİRLİĞİNDE HER ŞEYİ GÖZE ALMANIZ LAZIM”

Barış Harekatı’ndan önce Arap-İsrail savaşlarını yerinde izleyen Konuksever, savaştan da, çatışmalardan da hiç çekinip kaçmadığını vurguluyor.

Konuksever, Kıbrıs’tan sonra İran-Irak savaşını, Irak-ABD savaşlarına da gitti. Son sözleri savaş muhabirliğine dair:

“Savaş muhabirliği yaptığınızda her şeyi göze almanız gerekir. Ben hep almışımdır… Kendinizi koruma şansınız sınırlı. Yanınıza havan düşüyor, top düşüyor. Ne kadar korunabilirsen o kadar korunacaksın…”