Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin, adadaki iki taraf arasında ortak bir zemin olmadığını kayda geçirerek, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin adadaki mevcut gerçeklerle bağdaşmayan kararlarını gözden geçirmesine ilişkin öneri yapmasının zamanının geldiğini kaydetti.

Dışişleri Bakanlığı, bugüne kadar Kıbrıs Türk tarafına yalnızca müzakere masasında “sözde” atfedilen statü eşitliğinin bir algı oyunundan ibaret olduğunu ifade ederek, “Adadaki iki tarafın statüsü uluslararası hukuk zemininde eşitlenmediği ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin müktesep hakları olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü kabul edilmediği sürece iki taraf arasında bir anlaşmaya varılması da mümkün olmayacaktır” dedi.

Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin adadaki BM Barış Gücü’nün faaliyetleri ve İyi Niyet Misyonuna ilişkin yayımladığı raporlar hakkında basın açıklaması yaptı.

Açıklamada, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin adadaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin 3 Ocak 2023 tarihli S/2023/3 sayılı raporu ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonunun faaliyetlerine ilişkin S/2023/6 sayılı raporlama dönemi içinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün KKTC’de yürütmekte olduğu çalışmaların yasal bir temelde yürütülebilmesini teminen sunduğu “Kuvvetlerin Statüsü Anlaşması” taslağından “taslak çerçeve belgesi” olarak bahsedildiğine işaret edildi.

Bu hususta, KKTC’nin varlığını tescil edecek ve haklı taleplerini tatmin edecek bir uzlaşı modelinin ortaya çıkabilmesi için gerekli çalışmaların Dışişleri Bakanlığı tarafından devam ettirileceği ve bu çalışmalar sonucunda devlet tarafından alınacak kararların kamuoyu ile paylaşılacağı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, altı aylık dönem içinde adada ve ara bölgede yaşanan tüm olayları ortaya koymaya çalışmış olsa da, geçmiş raporlarda olduğu gibi Kıbrıs Türk halkı üzerinde uygulanan insanlık dışı izolasyon ve ambargoya açık olarak vurgu yapmaktan yine imtina etmiştir.

Adanın eşit sahibi olan Kıbrıs Türk halkı üzerindeki bu çağ dışı kısıtlamaları açıkça raporlayamayan Birleşmiş Milletlerin, adadaki mevcut gerçeklerden uzak kaldığı ortadadır. Kıbrıs Türk halkının maruz kaldığı kısıtlamalara çözüm olarak ise, ‘ada-içi ticaret’ gibi yanıltıcı reçetelere işaret edilerek, Kıbrıs Türk halkının dünya ile doğrudan ticaret yapmasını engelleyici Rum politikalarına hizmet edilmektedir.

Kıbrıs Rum tarafının Amerika Birleşik Devletleri ile yaptığı askeri anlaşmalara KKTC’nin verdiği tepkilerin ve Rum tarafındaki okullarda kullanılan kitaplarda yer alan olumsuz ifadelerin kaldırılmadığının raporlanması tarafımızdan not edilmektedir. Adada saf bir Rum yönetimi haline gelmiş ve meşruluğunu yitirmiş ‘Kıbrıs Hükümeti’ne yapılan atıf ve bu yönetimin BM Barış Gücü’nün bütçesinin üçte birini karşıladığı yönünde kullanılan ifadeler ise, Birleşmiş Milletlerin tarafsızlık ilkesine ters düşmekle kalmayıp aynı zamanda, BM’nin adadaki sorunun bir parçası haline geldiğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bunun yanısıra, Raporlarda kullanılan ve adadaki bir tarafın ‘Devlet’ diğer tarafın ise ‘toplum’ olarak nitelenmesine sebep verecek ifadeler tarafımızca asla kabul edilemezdir.

Bugüne kadar Kıbrıs Türk tarafına yalnızca müzakere masasında sözde atfedilen statü eşitliğinin bir algı oyunundan ibaret olduğu ortadadır. Adadaki iki tarafın statüsü uluslararası hukuk zemininde eşitlenmediği ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin müktesep hakları olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü kabul edilmediği sürece iki taraf arasında bir anlaşmaya varılması da mümkün olmayacaktır.

Genel Sekreterin adadaki iki taraf arasında ortak bir zemin olmadığını kayda geçirerek, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin adadaki mevcut gerçeklerle bağdaşmayan kararlarını gözden geçirmesine ilişkin öneri yapmasının zamanı çoktan gelmiştir.”