KIBRIS

Dipkarpaz-Yenierenköy ana yolundaki kazada 17 yaşında 3 genç yaralandı

Yerel işgücüne destek olmak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı yeni tüzüğün bakanlar kuruluna neden takıldığını anlamaya çalışıyorum. Ama aldığım hiçbir yanıt beni tatmin etmiyor.

Biraz tüzükten bahsedelim. Toplu iş sözleşmesi imzalayan işyerlerinde 2 asgari ücretin altında maaş alan tüm personelin banka hesaplarına yatırılacak 750 TL ile özel sektör çalışanlarına devlet destek sağlanacak.

Bu tüzük ne getirir ne götürürü tartışmadan önce dezenformasyon bir bilgiyi de düzeltme ihtiyacı duyuyorum.

Sonay Adem’in bakanlığı döneminde yarattığı bu fonda biriken para, sadece yerel işgücüne destek amaçlı projelerde kullanılabilir. Tüzüğü kötülemek için Sigortalar ya da İhtiyat Sandığı’nın parasının heba edildiği izlenimi yaratma gayretindedir toplu iş sözleşmesine karşı olanlar.

Bu kaynağın kullanılmasıyla sanki çalışanların biriken primleri harcanıyormuş gibi yalan üzerinden bile bile söylem geliştirenlere laf yetiştirecek değilim. Bu ne işim, ne de derdim. Ama konuların doğru zeminde tartışması ortamını sağlamak da görevimizdir.

Muhalefetin tüzüğe, hükümetin iş yapmasını engellemek için eleştiri amacıyla karşı çıkmasını, işverenlerin sendikalaşma önkoşulundan rahatsız olmasını anlarım da Bakanlar Kurulu’ndaki üyelerin bu tüzüğe neden karşı çıktığına mantığım ermiyor.

Ekonomik krizlerden çıkışın ilacı piyasaya para akıtmaktır. Yıllardır bir fonda biriken kaynak, bu tüzükle hem piyasaya girecek hem de dar gelirli bir kısım da olsa özel sektör çalışanının yaşam koşullarını bir nebze iyileştirecek. Ülkeyi yöneten hükümet için aslında eşsiz bir imkan olan bu adım, sudan sebep ve taleplerle geciktiriliyor. Bakanlar Kurulu üyelerine sormak gerek. Bundan rahatsız mı oluyorsunuz, yoksa rahatsız görünmenizi mi sağlıyorlar? Bu soruların yanıtının peşindeyim.

İş dünyasında birçok kesim, yerel işgücünü destek tüzüklerden yararlanmanın koşulu olarak sendikalaşma şartı bulunmasından dolayı ürkek ve çekingendir. Haklı yanları güçlü olmakla birlikte bu korkuların açılabileceğine inanıyorum.

Bakanlık da toplu iş sözleşmesi olmadan çalışanların haklarının ne kadar gasp edildiğinin farkındadır. O nedenle bu önkoşuldan ödün vermemesini de anlamak gerek.

Devlete ve çalışanına karşı yükümlülüklerini yerine getiren hiçbir işletmenin bu süreçten korkmaması gerekir diye düşünüyorum. Toplu iş sözleşmeleri, kendilerini rahatsız etmeyecek boyutta doldurulursa (ki zaten mevcut iş yasalarından farklı bir metin değildir), bu süreçten hem çalışanlar avantajlı çıkacak hem de özel sektör şirketlerinin ekonomik krizi daha az yaralı atlatmalarının yolu açılacak.

Birinci tüzükte üç yıl boyunca işletmelerin sosyal yatırımlarla ilgili yükümlülüklerini üstlenen devlet, ikinci tüzükte çalışanlara 750 TL maaş desteği vermesiyle işletmeler de nefes alacaktır. Bu süreli bir tüzüktür ve bundan sürdürülebilirlik aramak da istememeye kılıf uydurmaktan öte değildir.

UBP milletvekili Aytaç Çaluda’nın fonun amacının dışında kullanıldığı şeklinde yaptığı açıklamasının devamında, kendisine göre fonun amacının ne olduğunu da duymak isterdim. Ama kendisi tribünlere oynayarak, bakanlığı tribünlere oynamakla suçladı. Daha ne diyebilirim ki.

Elbette herkes katılıp katılmamakta serbesttir. Ama bu sisteme girmek istemeyenler, başkalarının önünü de tıkama hakkını kendilerinde görmesinler ve bu yönde uğraş sarf etmekten vazgeçsinler.

Dörtlü koalisyonun bana göre yaptığı en iyi icraat olan bu projenin önüne yine koalisyondan birileri takoz koyuyor ve süreci geciktiriyorlarsa bunu nasıl yorumlamak gerekir? Kafalarda birçok soru birikiyor ama muhtemel yanıtları beni ürkütüyor.

Umarım kabine görüş birliğine vararak hem daralan piyasaya az da olsa merhem olma potansiyeli olacak bu tüzüğü onaylar. Hem de dar gelirli bazı çalışanların nefes almasına katkı sağlar. Ve böylelikle yeni işyerlerinin de sisteme girmesinin yolu açılır.